30 Aralık 2016 Cuma



RODOS ADASI -YUNANİSTAN


Aslında yazıp yazmayacağımı bilememiştim fakat dünkü PARAGADİ yazım sonrası o günleri hatırlayıp, paylaşmam gerektiğini düşündüm. Sizlere Türkiye'den çıkıştan itibaren anlatmaya çalışacağım. 

Rodos'a ulaşım için Marmaris'ten adaya her gün sabah gidiş ve akşam dönüş olmak üzere sefer var. Dolayısı ile gün içerisinde de dönebilirsiniz. Adaya giriş için tüm avrupa birliği ülkeleri gibi Türklere vize uygulaması var. fakat Yunan adaları Türklere kolaylık olarak kapıda vize işlemi uyguluyor ki bu bilinen schengen kadar zorlu bir süreç olmyor. Şartları da acenteler size söylüyor. Gitmenize gerek bile yok kargo ile evrakları gönderdiğinizde sizlere vizenizi alıp pasaportunuzu geri kargoluyorlar. 

Marmaristen adaya ulaşım için kullanılan feribot biletini de internet üzerinden alabiliyorsunuz. Gümrükten işlemlerinizi yaptırıp 1 saatlik deniz yoluyla ada limanına ulaşabiliyorsunuz. 

Rodos limanına indiğiniz an sizi uzun ada surları karşılıyor. Surların içerisinde kalan bölge adanın Old Town diye tabir edilen eski oluşumu. Aslını koruyarak, tarihi dokuya dokunmadan korunarak Old Town günümüzde de aktif olarak kullanılıyor. Turizm için  ilk hedef burası olduğu için turistik tüm restoran ve kafeler burada. 




Old Town un az yukarısında ( adanın iç kısmında ) adanın yeni yerleşimi var. Anlatılacak bir özelliği yok aslında ama halkın yaşam yeri, yeni yerleşim yeri adanın şehir merkezinin 2. bölgesini oluşturuyor. 

Konaklama için biz New Town kısmında fakat Old Town a  yürüyüş mesafesinde Amphitryon Boutique Hotel i tercih ettik. Modern dizayn edilmiş, temiz ve her lokasyona yürüyüş mesafesinde oluşu için tercih ettik. Otel oda+kahvaltı hizmet verse de tüm avrupa ülkelerinde olduğu gibi kahvaltı kültürleri bizimki ile yarışamaz bile. O sebeple tercihimizi fiyat / performans olarak değerlendirirsek en iyi oranı alacak oteli seçtiğimizi söyleyebilrim. 

Old Town dan yürüyerek otelimizi bulup eşyalarımızı yerleştirip ufak çaplı keşfe çıktık. Gezinti sırasında da karnımız acıktı. Atıştırmalık birşeyler bakındık bakındık. Dürümden başka birşey çıkmadı karşımıza. bildiğimiz dürüme Gyros Pita diyorlar (Gyros = dönen , dairesel ; Pita da bildiğimiz pide demekmiş ) Arasına domuz yada tavuk etini sarıp bir kaşık da cacık koyup servis ediyorlar. İnanın adada yenecek başka atıştırmalık yok. Hamburgerciyi 3. günde keşfettik o derece. 

Old Town da gidilecek hiç bir yeri / kafeyi tercih etmenizi tavsiye etmem çünkü bildiğiniz gümbet,marmaris vs yerdeki turisti kapıdan çeviren işletmelerin aynısı. hiç farkı yok. Fiyat dersenizde adada çok kaliteli yerlere daha az bedel ödeyebilirsiniz. Örnek vermem gerekirse Old town daki Filippos Restoran da yediğimiz akşam yemeğinden hem keyif alamadım , hem lezzet bulamadım hem de 2 porsiyon et yemeği ve 2 litrelik biraya 100 euro gibi bir fiyat vermek zorunda kaldık. Bonfile tarzında orta pişmiş bir eti ben az pişmiş et sevmeme rağmen yiyemedim. Kesim yöntemi sebebiyle kırmızı etin tadı alıştığımızdan çok daha farklı buna hazırlıklı olun. 

Biz ouzo + balık günü sonrası hemen hemen hergün New town da Asian Restorant adıyla çin restoranı keşfettik. Açık büfe çin yemeği 8 euro gibi bir fiyattı. Hem leziz, hem çeşitli hem de oldukça uygundu. Muhakkak bulun deneyin derim.

Old Town da aklımda kalan aslında sadece 2 bölge oldu. Birincisi Hipokrat meydanı. Nasıl gidiliri sormayın. Navigasyon sağolsun derim. Klasik avrupa meydanı. Tarihi yerler,ortada çeşme ve kalabalık. Bu atmosfer benim hep hoşuma gitmiştir. Ve ticari zeka bu meydanı da boş bırakmayıp her noktayı değerlendirip kafe,restoran yapabilmiş. 



Hipokrat caddesine bağlanan en geniş cadde Socrates Sokağı . Burada alışveriş yapabileceğiniz güzel mekanlar mevcut. Hatta alışveriş yaparken buraya zamanında yerleşmiş bir çok Türkle karşılaşacaksınız, konuşurken ona göre konuşun derim ben bilmeden birkaç kere mahçup oldum çünkü. 



Burada kafelerde oturmak yerine ( ki boş bulmak bir şans zaten ) Rodos un dar sokaklarındaki birbirinden güzel kafelerde oturmak daha akıllıca bir seçim olabilir. 


Gezilecek yerlerden devam edersek 2. büyülendiğim nokta olan Socrates Sokağının bitiminde Şovalyeler sokağı var ki bu sokak tek tek döşenmiş taşlarla bezeli taş rampa bir sokak ve en üst bitiminde Büyük Üstatlar Sarayı var. Biz kapalı olduğu için giremedik ama heybetinden bile ne kadar önemli bir yapı olduğunu anlayabilir büyülenebilirsiniz. 



Old Town u bitirdik haydi denize girelim diyorsanız 2 alternatifiniz var. Birincisi Ixıa  bölgesi ki sıradan yüzücüyseniz yanlış seçim yaptınız. Çünkü adanın rüzgar alan bölgesi olduğu için rüzgar sörfü yapanların tercihi olan bu sahilde yüzerken hem dalgalarla boğuşuyorsunuz hem de ne zaman o sörf uçurtmaları ne zaman kafama inecek diye korkuyla cebelleşiyorsunuz. 



Diğer alternatif Akvaryum plajı. Sahilde otellerin önünden geçerek gidilen bu sahil adını hemen yanındaki şehir akvaryumu müzesinden alıyor. Burası bölgedeki balık ve deniz canlılarının sergilendiği bir müze. Fakat denize girdiğinizde buranın gerçekten bir akvaryum olduğunu denizin rengiyle anlıyorsunuz. Deniz keskin bir şekilde açıktan koyu maviye geçiyor. Bunun sebebi birden derinleşmesi ve kıyı kısmındaki beyaz yuvarlak taşlar. Yanınıza muhakkak şnorkel alın ki hem bu geçişi deneyimleyin hem de değişik balıkları keşfedin. 



Sahilde yanınıza 10 dolara tai masajı yapan taylandlılar gelecektir. Merak ediyorsanız yaptırın pişman olmazsınız. 

Ada merkezi bitti. Aşırı aşırısı bir esprisi gerçekten yok. 

Biz adaya geldiğimizde araç kiraladık. En doğru karar bu. Ne şehir dolmuşu ne toplu taşıma. Zaten tabelalar ve yollar kolay ulaşılır ve anlaşılır. Ve inanın adanın çevresi merkezinden daha güzel. 

Buraları sizlere görsellerle anlatmayı istiyorum. 

Kalithea ; özel bir plaj olmasına rağmen tarihi bir kaplıca. Tarihi kalıntıların arasında müren balıklarıyla yüzeceksiniz. İnanılmaz bir deneyim. 



Faliraki ; Anthony Quinn Koyuna yakın olan , güzel denizi ve kaliteli bol yeşillikli koyları olan bir yer. Faliraki şehir merkezi oldukça hareketli bir yer. Lezzetli dondurmalar tadabilirsiniz. Biz gündüz gelip doyamayıp gece tekrar geldik.



Lindos ; Dağların altında dümdüz suyu ve altın rengi kumları olan bir koy. Koyun arkasında minik beyaz evler var ki yunan mimarisini anlatıyor. 





Dipnot : Alkol kullanıyorsanız muhakkak Mythos birasını için. Yunanistanın milli birası diyebiliriz. 

Dipnot 2: Araç kiraladıysanız yol tabelaları önce yunanca gelecek korkmayın, 25 metre sonra İngilizceleri de var. Ayrıca TRT FM çekiyor. Burada bir an bile yabancı memlekette hissedemiyorsunuz kendinizi. 

Dipnot 3: Araç kiraladıysanız yol kenarlarında üzerlerinde hac işareti olan içerisinde mumlar yanan minik heykelcikler göreceksiniz. Bunlar o bölgede trafik kazasında hayatını kaybedenler için yapılırmış.  

















29 Aralık 2016 Perşembe

PARAGADİ OUZERİ TAVERNA - RODOS 



Rodos için başlı başına bir yazı gerekli diye düşünüyorum ama Paragadi tamamen bu yazının dışında tutulup, masaya yatırılıp uzun uzun anlatılmalı, felsefesi anlaşılmalı.

Özet bir bilgi vermek gerekirse ; yunan mutfağını denemek, balık yemek istiyorsanız kesinlikle turistler için dizayn edilmiş tıkabasa dolu yerleri tercih etmeyin. Kalitesiz, lezzetsiz yemeklere inanılmaz bedeller ödeyebilirsiniz.

Paragadi Rodos şehir merkezinden çok da uzak olmayan fakat turistik Old Town a arabayla 5 dk mesafede, sahil yolu üzerinde bulunan küçük samimi ve kendinizi yabancı hissetmeyeceğiniz bir balık restoranı. Balık restoranı ile rum tavernası arası bir yer demek daha doğru olur aslında.


Paragadi ye çok fazla turist gitmiyor. Daha çok ada halkı ve damak tadına önem veren Türkler. Bunu biliyorum çünkü konum bildirimi sırasında bir çok Türk tavsiyesi mevcut. Bunların hemen hemen hepsini değerlendirip denedik tabiki.

Paragadi'ye gittiğimde  balık konusunu yanlış değerlendirmiş olabilirim çünkü balık isimlerinin yunanca karşılığını bilmediğimden tezgaha gidip gözle seçmek zorunda kaldım. Kefalin biraz daha irisi diyebileceğim bir tercihte bulundum. Lezzeti oldukça iyiydi. Sanırım çiftlik diye bir seçenekleri olmadığı için balıklarının lezzeti yerinde. 

Rumca ciddi bir sıkıntı yaratıyor çünkü ada halkı hele ki turizmle alakadar olmayanlar pek de ingilize bilmiyor yada konuşmuyor. O yüzden bir kaç kelime yunanca bilmeniz gerekiyor.

Balık seçiminden sonra geleneksel grek salad tercihi tabiki de kaçınılmaz oldu. Grek salad dediğimiz bizim mevsim salatanın içine bir kaç zeytin ve kibrit kutusu boyunda beyaz peynirin doğranmadan konduğu üzerine bol zeytin yağı döküldüğü, yeşilliklerin iri iri doğrandığı bir salata.



Daha önceki yazımda da balığın yanında masayı zengin görmeyi severim demiştim. Paragadi buna izin verir nitelikte bir yer. Mezelerinin çeşidi ve lezzeti beklentimi karşıladı. Yunan adasında balık restoranına gidince ahtapot ve kalamar denenmesi gerekenlerden. 

Rodos'da bildiğiniz ahtapotlardan bulmanız biraz zor çünkü adanın meşhur ahtapotu güneşte kurutulmuş. Güneşte kurutulmuş ahtapotlar ızgarada baharatlarla pişirilip üzerine zeytin yağı dökülüyor ve değmeyin lezzetine. Neden bilmiyorum fahat ahtapot demir tabakta servis ediliyor. 



Kalamarı da Türkiye'de alışılmış gibi değil kalamar dolması olarak tercih ettim. Fakat ben içerisinde deniz mahsulleri olacağı beklentisindeyken, içi peynir dolguluydu. İlk etapta hayal kırıklığı yaşatsa da tadına baktığım an fikrim tamamen değişti. 


Meze olarak cacık almayanı resmen dövüyorlar söyleyeyim. Ada genelinde herşeyin içerisinde cacık var. Cacık bildiğimiz kuru cacık. Kese yoğurdu,salatalık,sarımsak ve kuru nane. Sanırım cacığı siz istemeseniz dahi masanıza getirirler. Yoğurtlu köz patlıcan da bir diğer tercihimizdi ki pek hatırda kalır lezzette değildi aslına bakarsanız. Deniz mahsullerinin tadını merak edip çeşitleri çoğaltınca soğuk meze sayısını azaltmak gerekti tabii ki . 

İçecek olarak bir Yunan klasiği ( aslında Türk klasiği mi desem bilemedim ) Ouzo tercih ettik. Ouzo rakı kadar sert içimi olan bir içecek değil. O yüzden benim gibi rakıyı sert içen biri iseniz ouzo pek hoşunuza gitmeyecektir. 

Fiyatlara gelecek olursak emin olun adanın diğer yerlerinde, özellikle turist için tasarlanmış ve gezilecek yerlere yakın restoranlardan çok daha uygun bir hesapla karşılaşacaksınız. Örnek verecek olursak biz 2 kişi bu saydığım menüye 70 euro gibi bir hesap ile karşılaştık.,

Bir daha Rodos'a  gidersem yine Paragadi tercihim olur. Yine lezzetleri tadarım. Ama bu sefer dersimi çalışıp sevdiğim balıkların yunanca isimlerini öğrenirim ki şimdiki gibi aklım kalmasın. 



Kahveci Ömer Usta - Kemeraltı / İZMİR


Kahve severler için bir fincan kahvede saatler konuşulabilir. Sevmeyen biri ise hiçbir zaman anlam verme bu gevezeliğe. 

Ben tam anlamıyla bir kahve sever olarak bulduğum her yeri, aldığım her tavsiyeyi değerlendiririm kahve konusunda. 


Kahveci Ömer Usta tavsiye ile değil, yüzlerce kahvecinin olduğu Kemeraltı'nda foursquare de en yüksek puanı aldığı için tercih ettim. Hiç de pişman olmadın. 


Kemeraltı için uzman değilseniz muhakkak navigasyon kullanın derim çünkü kaybolmamanız içten değil. Her sokak birbirinin aynı, her sokak aynı yere çıkıyor. Dolayısı ile saatler harcayıp aynı sokakta dönebilirsiniz.  Şahsen ben Kemeraltı için her sokakta navigasyon kullanırım. 

Kahveci Ömer Ustanın mekansal bir artısı yada eksisi yok. Sıradan kahvecilerden bir farkı da. Sadece artı olarak sayılabilecek köşe başında bulunması. Bu biraz daha fazla masa imkanı sağlıyor. 




Mekanın tek artısı kahvesi. Son yuduma kadar bitmeyen köpüğü nasıl elde ediyorlar bilmiyorum ama her yudumda aynı lezzeti veriyor size. Hakiki fincanda pişen Osmanlı kahvesi içiyorsunuz. Fincanda diye içilen elektrikli ısıtıcıda pişmiş kahve değil yani. Ateşli ocağın üzerinde tek tek pişiriliyor.



Bardağınızın dibini parmaklamak geliyor insanın içinden kahve o denli lezzetli. Ben kahve sever biri olarak tek yudumda içebilirim hepsini söyleyeyim. 

Kemeraltı'nın hemen yanındaki Kızlarağası Hanı'nın tam merkezindeki kahvecide içtiğim kahve de lezzet sıralamasında üst sıralarda yer alır ama burada paylaşılmaya değer değil, Ömer Ustanın kahvesinin yanında sönük kalıyor.

Kahvenin yanında minik meyveli kuş lokumu ikram ediliyor. Kahvenin olmazsa olmazı. Ve de su geliyor ama onun parası hesap ile birlikte isteniyor. Bence buraya yakışan suyun plastik bardaklı paket su değil, 90'lı yıllarda kahvehanelerde satılan cam şişedeki su olmalı. Burada sunulan kahvenin yanına yakışan su bence o. 



Son olarak bir tavsiye ( bilmeyenler için ); Su kahveden sonra değil kahveden sonra içilir. Çünkü kahve ile gelen suyun amacı kahve içtikten sonra ağızda kalan telveyi temizlemek değil, kahve içmeden önce ağızda kalan eski tadı silerek kahveye hazır bir damak hazırlamak. Denemediyseniz muhakkak bir kere deneyin, bundan sonra kahvenizi bu kuralla içeceğinizden eminim. 

Fiyatlar Kemeraltı standardında. Ömer Usta'da olduğunuz için ekstra bir maliyet istenmiyor sizden. Bu da buranın daha tercih edilebilir olmasını sağlıyor. Hele kahveden gerçekten anlıyorsanız buradan başka bir yerde içmemeniz gerektiğini deneyince anlayacaksınız. 


28 Aralık 2016 Çarşamba

TİRİTÇİ MİTHAT - KONYA


Tirit ismini ''tiridine bandım'' ile özdeşleştirip , anlamını hiç merak etmeyen biri olarak Konya yolculuğuna günler kala başladım Konya'da ne yenir, nereye gidilir diye. 
etli bir çeşit kebap. Sunum tarzı yoğurtlu dönere benziyor. Taş fırında pişen pidelerin üzerine suyunu kaybetmemiş parmak parmak doğranmış kuzu but konuluyor. Sanırım etin lezzeti sinirlerinin tamamen alınmış ayıklanmış olması. 

Toprak kaselere önce pide ,üzerine et suyuyla birlikte kuzu etleri, ufak ufak doğranmış yeşil biber ve domates koyuluyor, taş fırında pişiriliyor. Pişmesine yakın tava yoğurdu ekleniyor.  Yoğurdun, etin suyu ile yumuşayan adeta tekrardan lezzetlenen pideler bile tek başına lezzet şöleni. 

Pişen tiritin üzerine maydanoz serpilerek servis ediliyor. Masada muhakkak ekmek oluyor. Pide zaten var ekmeğe ne gerek demeyin çünkü masanızda duran ekmeğin çoğunu et suyu, yoğurt ve yağ karışımına banarak bitiriyorsunuz. 




Adından da anlaşılacağı gibi Mithat en iyi bildiği işi yapıyor, sadece tirit yapıyor. O yüzden garsonlar ne yersiniz diye sormak yada menü vermek yerine tek mi buçuk mu diye soruyor. Ayrıca tiritle ne içilir sorusunu, tirit yedikten sonra nokta nasıl konulur sorusunun cevabını da duvarda bulabiliyorsunuz. Böylelikle ne söylesem diye saatler geçmiyor. 

Tirit ile birlikte havuç suyu içilir iddiasına rağmen lezzetini bozabilir, havuç suyu baskın lezzetiyle tiriti öldürür korkusuyla içecek olarak birşey tercih etmedim. Fakat Mithat ın da söylediği ''Tiritin gideri zerde'' mottosuna uyup yemekten sonra zerde yedim. 




Zerde çok sevmem, aramam, tatlıların arasında asla tercih etmem ama burada yapılan zerde kavramları altüst ediyor. Şölene altın vuruş yapıyor. Kesinlikle denenmeli, tadılmalı. 





Lezzet büyük olunca mekanı hiç anlatmadım.Sokak arasında, hala modernleşmeyen tarzda, girişi ahşap ve sarmaşıklarla sarılmış bir yer Tiritçi Mithat. İçeri girdiğinizde de büyük bir dünya beklemeyin çünkü 5-6 masa var sadece. 


27 Aralık 2016 Salı

ÇERİ RESTORAN BAFA GÖLÜ / MUĞLA


Bodrum civarına yolunuz düştüyse, eğer bir de kuzeyden geliyorsanız yüzde yüz buradan geçmiş, görmüş, belki burun kıvırıp yolunuza devam etmişsinizdir. Normaldir hak veririm ama yazık olmuş.

 Bir dahaki seferi kaçırmayın uğrayın derim ki buraya uğramanın saati yok. Sabah saatlerinde kahvaltı , akşam saatlerinde balık. İkisini de denemenizi tavsiye ederim. 

Bodruma doğru giderken solunuzda kalan masmavi göl var ya. İşte orası Bafa Gölü. Biliyorum tabii ki biliyorsunuz ama ben yine de hatırlatayım istedim. Gölü gördükten az sonra göl kenarında dizilmiş bir kaç restoranı göreceksiniz. İlk olanları dümdüz geçin çünkü fiyat/performans oranı oldukça yüksek. İnanamadığınız kadar kötü bir şeye inanamadığınız kadar yüksek ücretler verebilirsiniz ki ben bunu da deneyimledim. 

Az ilerde Çeri Restoran tabelasını göreceksiniz zaten. Diğer yerler gibi gölün kenarında iskele üzerinde masalar konumlanmış. Kapalı yeri de var ama göl manzarası için içeride oturmak istemeyeceksiniz. Çünkü gölde yüzen ördeklerle de, yüzen yılan balıklarıyla da karşılaşacaksınız. 

Eğer sabah saatlerinde uğradıysanız hemen güneş vurmayan ve eğer varsa ( yaz günlerinde imkansıza yakın ) göl kenarında bir masa bulun ve oturun.

Tek yapmanız gereken kişi sayısı vermek. Ardından yavaşça başlıyor zaten servis. Önce soğuklar geliyor ki hatırı sayılır çeşit var. Ardından sıcaklar. El açması börek ve sahanda lorlu yumurta buraya özgü çeşitler. Gerçekten de lezzetliler. 



Kalabalık bir grupla gittiyseniz. ( 4 kişi ve üzeri ) çayınız semaverde gelecektir. Ki tadı yol boyunca hatta belki tatil boyunca damağınızda kalır. 

Kahvaltı boyunca size sağdan soldan geçen ördekler eşlik ediyor olacaklar ki atılan ekmeklere göre yön değiştiriyorlar kendileri. 


Kahvaltı için yol değiştirilir, yol uzatılır, mola verilir ve kesinlikle buna değer. Fakat akşam yemekleri için aynı şey söylemek mümkün olmayabilir. 

Göle özgü yılan balığının her türlü reklamı yapılıyor. Girişteki tabela , masanızdaki servisler dahil. Buna bir şey demek mümkün değil. Olması gereken tam olarak da bu. Çünkü az bulunan, belki de çok az yerde yeme fırsatı bulunan bu lezzetli balığın bolluğu cazibeli bir hal olabiliyor. Yeter ki bunu kullanırken amaç sadece müşteriyi çekmek olmasın. 

Bu girişin sebebi tam olarak yılan balığı ile de alakalı değil aslında. Yılan balığına diyecek sözüm yok. 

Akşam yemeğinde balık yiyorsam, balığı sadece balık olarak yemeyen biriyim. Balık varsa yanında kaliteli, lezzetli mezeler olmazsa olmaz diyen biriyim. 1 porsiyon balığın yanında 10 porsiyon meze muhakkak masanın olmazsa olmazıdır. Bazen o kadar çeşidin arasından hangisini seçsem diye düşünürken bulurum kendimi. 

Balık menüde zenginlik sever, masada çeşit, içecekte keyif... diye uzar gider cümle. 

Sözün özü şu ; Çok lezzetli pişirilmiş yılan balığına diyecek söz yok. 


Yanında şefin tavsiyesiyle tercih ettiğim topan kefal boyutu sebebiyle ızgarada pişirilmesi zor ve ustalık isteyen bir balık. Ve Çeri Restoran bu ustalığa sahip olmayan bir ustaya sahip olsa gerek ki balığımın bir çok yeri çiğ geldi, tekrar tekrar ızgaraya gönderildi. Bu esnada da suyunu, lezzetini kaybetti. Yani biz çok lezzetli yılan balık ve yanında saman gibi olmuş topan kefal yedik. 

Aslında sadece de balık yedik. Alışılmış bir balık lokantasında balığını içeceğini söylersin, ardından da meze seçimi için dolabın yolunu tutarsın. Burada biz restoranı hazırlıksız yakalamış olacağız ki meze seçimi için dolabın yolunu tuttuğumuzda çirkin sürprizler bizi bekliyordu. 

Balığı ile övünen bir restoranda hazır, paketli, marketten alınmış mezeler kullanılmaz, kullanılmamalı. Yenecek en lezzetli balığı bile benim gibi masada çeşit ve zenginlik arayan biri için en keyifsiz hale getirebilir. 

3 çeşit paketli meze ile balık restoranı işletilemez , işletilmemeli. Eğer balık varsa, alkol de varsa bu durum geliştirilmeli diye düşünüyorum. Sonuçta gelinen yer sıradan bir balık ekmekçi değil. 

Yazıya çok iyi başlayıp bu kadar eleştiri ile bitirmek de içime sinmedi ama konu yemek, lezzet, damak tadı olunca okuyan herkese en doğru şekilde anlatılması gerektiğini düşünüyorum. 

Özetlemek gerekirse ; Eğer yolunuz gündüz saatlerinde düşerse kahvaltıyı kesinlikle deneyin, oturun gölün, manzaranın, doğanın keyfini çıkarın. Çünkü bizler birkaç yıla o güzelim gölü tamamen kirletip katletmiş oluruz. Kirlilik gün be gün artıyor. 

Ve eğer yolunuz akşam saatlerinde buraya düşerse, yeni lezzetlere açık, damak tadıma güvenirim diyorsanız. Oturun sadece yılan balığını yiyip yolunuza devam edin. Akşam saatlerinde göl manzarası da gündüz kadar iyi değil ne de olsa. 

Bozdoğan Pide - Nazilli / AYDIN


Açık söylemek gerekirse Bozdoğan pidesinin meşhur olduğunu burasıyla tanışmadan bilmiyordum. Zaten Bozdoğan Pide öyle kolay kolay bulunabilecek yerde değil Nazilli şehir içinde bir yerde. Sıradan bir pideci. Tabelası, masaları ustaları kendinizi pideci görünümlü lüx lokantalarda olmadığınızı hissettiriyor. 

Bozdoğanın peynirli kaymaklı pidesi meşhurmuş. Tavsiyeler o yöndeydi. Ben de tercihimi o yönde kullandım. Pişman olmadım. Tabii ki tek başına değil. Yanında halep işi denen fındık lahmacunun abisi durumundaki minik lahmacunlardan da yedik.

Meşhur olan peynirli kaymaklı pide; peynir, maydanoz, yumurtanın karışıp odun fırınıyla buluşmasıyla oluyor. Piştikten sonra üzerine tereyağı yada margarin değil manda kaymağı konarak servis ediliyor. 











Halep işi dediğimiz de fındık lahmacun ile klasik lahmacun arası boyutta, daha kalın hamurlu lahmacun içiyle yapılıyor. Farklı kılan üzerine turunç sıkılarak yeniyor olması. Limon kadar ekşi değil, portakal kadar da tatlı. Emin olun ideal kıvam turunç. 




Pideleri yiyip üstüne hala daha yer kaldıysa ki kalması lazım. Tahinli pideyi es geçmek olmaz. Çünkü pide hamuru üzerine tahin ve şekerin sürülüp fırınlanması ve çıkan koku tok insanı bile yemeye zorlar emin olun. 



Yemekleri bu kadar övmüşken içeceklere laf etmek şart olur çünkü tüm içecekler kutuda ve hazır. İnsan köpük köpük yayık ayran aramıyor değil. 

Fiyat tabii ki de bekleneni karşılıyor. 

Facebook adresi : Bozdoğan Pide

Yolum Nazilli içerisine değil kenarından dahi geçse uğramadan geçmeyeceğim bir yer Bozdoğan Pide. Sizin de yolunuz Nazilli yakınından yöresinden geçerse (Bozdoğan değil adına kanmayın )muhakkak deneyin. Pişman olanı görmedim.


01 ADANA MATBAH-I   MAVİŞEHİR / İZMİR



İş sebebiyle İzmir'de tesadüfen keşfettiğim bir yer kendisi. Adından da anlaşılacağı gibi adana ürünlerinin ağırlıkta olduğu bir mekan. 

Alkolsüz mekan arayışınız varsa burası yanlış seçim baştan söyleyeyim çünkü dışarıdan daha çok kebapçı gibi görülse de alkollü içecek de bulabileceğiniz bir yer. 

Mekanın ( en azından mavişehir için öyle ) görsel olarak aman aman bir durumu yok. Daha çok yol kenarı restoranı mantığında bir yer. Ve içerisi birbirinden çok da uzak olmayan masalarla doldurulmuş. Gelen misafirlerin büyük çoğunluğunun aile olduğu da düşünülürse kaçınılmaz gürültü burada kendini gösteriyor. Her gürültüde karşınızdaki ile sohbet için siz de sesinizi bir miktar yükseltiyorsunuz ki mekanın döngüsü burada başlıyor. 

İçerideki kalabalığa göre görevli sayısı yeterli denebilir. Sipariş vermek için de hazırlanma sürecinde de uzun beklemeler yaşanmıyor. 

Menü de her gittiğimde yediğim olmazsa olmaz çiğer şiş. 


Ciğer bildiğiniz çöpşişte değil Adana'da da yediğim gibi aslına uygun demir 1 metrelik şişlerde tabağınıza geliyor. Eğer isterseniz görevliler sıyırıyor. İsterseniz bu işlemi keyfini çıkararak siz yapıyorsunuz. Upuzun demir şişler masada size rahatsızlık vermesin, siz rahatça parmaklarınızı yiyin diye masanın yanına şiş kabını da bırakıyorlar. 

Sunum buraya kadar güzel. Gelelim lezzete diyorsanız lezzeti de Adana'da yediğime yakın hatta neredeyse aynı. Ciğerler ne çok pişmiş ne az, tam kıvamında ve sulu. Tek fark ikramlar. İkram konusunda zayıf bir mekan. Balon ekmek beklentileri arttırsa da yemek ile birlikte sadece kuru cacık,baharatlı kuru soğan, sumaklı soğan ve şanslıysanız etsiz çiğ köfte geliyor.



Adana'da hatta genel olarak Güneydoğu Anadolu bölgesinin tamamında yemeğin yanında gelen ikramlarla karnınız yemeğe başlamadan doyar. Burada ikram konusu zayıf onun yerine menüdeki çeşit ve zenginlik var. 

Ciğer tabii ki tek başına yenmez. Yanında ara sıcaklarda muhakkak içli köfte ve kuru patlıcan dolması yenmeli. İçki köfte de yine yöresel ve bölgenin özelliğini lezzetine taşıyor. Kuru patlıcan dolması da sanırım bölgeden gelen patlıcanlarla yapılıyor ki her gittiğimde aynı lezzeti sunabildi. Ara sıcaklarda sunulan fındık lahmacununsa bu lezzetler yanında bir esprisi kalmıyor. Boşuna yiyip karın doyurmanın anlamı yok. 

Yemekle birlikte yenecek gavurdağı salatası mevsimindeyse lezzeti on numara. Cevizi de, nar ekşisi de, sebzeleri de tam kıvamında. Yediğiniz de hiç birinin tadını ayrı ayrı almıyorsunuz. 

İçeceklerden bahsedersek dediğim gibi alkollü alkolsüz içecekler mevcut. Bunun yanında başka yerde bulamayacağınız kendi markaları olan ayranları ve Adana'nın olmazsa olması şalgamları mevcut. Şalgam çok seven biri olmama rağmen çok severek içemediğimi belirtmem gerek. Ama ayranları kapalı ayran olmasına rağmen yayık ayran kıvamında. 

Fiyat derseniz zaten  www.01adanamatbahi.com adresinde her birinin fiyatını bulabilirsiniz. Hatta eviniz yakınlarda ise sipariş de verebilirsiniz. Yine de lezzeti eve getirirken oluşan lezzet kaybını göze almayıp kalkıp yerinde deneyin diyebilirim.

Yine olsa yine gidilir mi ? Gidilir. 
Mekan tasarımını, masa düzenini hatta belki gürültü kirliliğini biraz olsun düzeltirlerse daha da çok gidilir daha çok tavsiye edilir.



26 Aralık 2016 Pazartesi



Tekilacılar Sokağı ( Meyhaneciler Sokağı ) - BODRUM






İsminden de anlaşıldığı gibi bir sokak dolusu meyhane. Tam olarak meyhane de değil. Daracık küçük bir sokak içerisinde sıralanmış bistrolar.

Tekilacılar Sokağı yada diğer adıyla Meyhaneciler Sokağı Bodrum merkezde. Burayı özel yapan yada unutulmaz olan ne derseniz tüm sokak boyunca herkesin eğleniyor olması. Yüzü asık, halinden hoşnut olmayan birini göremedik.

 Her pub önüne atılan masalar ve masaların üstünde müziğe uymuş insan sürüleri. Kimi ayakta, kimi sokak önünde, kimi masaların üstünde, kimi içkisiyle taburesinde otururken.

Dar ve küçücük sokaktaki gürültü sorunu da merkezi müzik sistemiyle çözülmüş. Tüm sokakta aynı anda aynı müzik var. Böylelikle o alışıldık müzik kargaşası, gürültü yaşanmıyor.
 O yüzden her pub için eğlence ritmi ,konsepti, volümü aynı. Sadece kişiler farklı. Ama emin olun kişilerin eğlence anlayışı da aynı. 

Hal böyle olunca da eğlence de mekanlar da sokak da insanlar da unutulmaz olabiliyor. 

KİM BU ''ÇOK GEZDİM ÇOK YEDİM ? ''                          ( BİR BAŞKA DEYİŞLE : ÇGÇY )


Aslında başlıktaki soru tam anlamıyla ''Kim bu Erol Egemen ??'' kıvamında merak uyandırsın istedim. 

Kendimi nasıl anlatabilirim diye düşünürken de ilk cümleyi bir milyon kere silip yeniden yazmak zorunda da kalmadım değil. 

Hayatı boyunca kıyı egede yaşayıp hala da orada yaşamaya devam eden, denizin olmadığı yerde yaşamın olmayacağını düşünen biri çokgezdimçokyedim

30lu yaşların başında, mühendis,işinde gücünde ve 2 yıllık evli bir aslan erkeği bu çokgezdimçokyedim

Modern çağ hastalığı olan sosyal medya çılgınlığı ile merak saldı gezmeye,görmeye,yemeye,içmeye ve dahası bunları paylaşmaya. Paylaştıkça merak etti, merak ettikçe gezdi,gezdikçe yedi, yedikçe daha çok merak etti. Sonrası malum. 

Çokgezdimçokyedim bir süre sonra anlatmak,paylaşmak istedi gördüklerini. Her yeni bir kişiye yeni yerler anlatıp, merak salmak, sadece iyiyi güzeli övmek için değil; iyiyi ve kötüyü olduğu gibi anlatmak için buralarda buldu kendini. Gezip görüp yaşadığı hayal kırıklıklarını da büyülenişlerini de anlatacaktı, yiyip içip doyamadığı lezzetleri de, boğazında düğümlenen lezzetsiz lokmaları da olduğu gibi anlatacaktı. 

Bir zamanlar blog blog gezip gezi notları çıkaran, blogda rastladığı lezzet görselleri ile heyecanlanıp koşan çokgezdimçokyedim şimdi yeni gezi notlarına konu olmak ve en şık restorandan en ücra yerdeki sokak lezzetlerine kadar doğru adresi vermek için yazıyor. 

Kendimi uzun uzadıya anlattığıma göre, sizin de notlar almak için defteriniz yanınızdaysa başlayabiliriz.