4 Mart 2017 Cumartesi

ROMA GEZİSİ - 3 

Roma ile ilgili ilk iki yazım Roma Gezisi 1 ve Roma Gezisi 2 yazılarımda mevcut. Eğer bu yazıyla karşı karşıya geldiyseniz muhakkak onları da okumanızı tavsiye ederim. 

Bu yazıda Roma' ya gidince görmeden dönülmemesi gereken Vatican başrol oyuncusu olacak. 

İtalya'da olduğumuzu, Roma'da olduğumuzu, niye geldiğimizi, neden geldiğimizde pişman olmayacağımızı anlatan yer aslında Vatican. 



Vatican ziyareti için Roma Pass geçerli değil. Bu yüzden kapıda bilet işlemi mevcut ama tüm turistler için daimi adres olması sebebiyle tüm meydanı dolaşan bilet kuyrukları oluşuyor. 

Metro ile Vatican City ye ulaşıp kuyruğu takip edince zaten Aziz Petrus Meydanını görüyorsunuz. 

Sıra ile ilgili tek tavsiyem Vatican Müzesi internet sitesinden erkenden biletinizi almanız. Biletinizin çıktısını alın ki saatlerce sıra beklemek yerine içeride tarihin keyfini çıkarın. 

Bir de şunu baştan belirtmek gerekir ki Vatican Roma da bulunan bir semt yada İtalya'da bir şehir değil.  Vatican Katolik meshebine ev sahipliği yapan, devlet başkanı Papa olan, yaklaşık nüfusu 500 olan bir ülkedir. Ülke deyince hemen korkmayın çünkü giriş için vize, pasaport istenmiyor. 

Vatican içerisinde müzeler, bazilikalar gezilmesi gereken başlıca yerler, bir de içerisine girdiğinizde göreceğiniz muhteşem düzendeki bahçeleri. 


Sıra bitip de içeri girdiğiniz andan itibaren sanat ve tarih içerisinde büyüleniyorsunuz. 


Duvardaki tablolara mı , yerdeki işlemelere mi , etrafınızdaki dünyanın en saygın ressamlarının eserlerine mi yoksa tavandaki işlemelere mi bakacağınıza karar vermeye çalışırken başınız dönmüyor değil. 


Dört yanınız da muhteşem işçilik, yaratıcılık, sanat ve tarih kaplı bir şekilde, ağzınız açık yürüyor oluyorsunuz koridorları. 


Koridordaki her köşesinin işçiliğinin büyülediği bu tavanın iki yanında dünyanın ve kıtaların oluşumlarının resmedildiği işlemeler mevcut.


Asıl hedefimiz Sistine Chapel olmasına rağmen onu görmek için sabırsızlanamadık bu eserleri görünce. 

Sistine Chapel özel törenlere açılan fakat ziyaretçilerin sadece geçişine izin verilen özel bölüm. Burada tavanın tam merkezinde ''Creation of Adam'' ''Adem'in yaratılışı eseri mevcut. Tavandaki tüm eserler insanlığın yaratılışını ve süreçleri temsilliyor. Tavanda bu kadar kusursuz işlenen eserler Michalengelo nun ustalığını gösteriyor. 



Aslında fotoğraf çekmek bu bölümde yasak fakat birkaç tane çekebilmeyi başardım. 



Sistine Chapel de yeterince büyülendikten sonra tekrar tarih dolu koridorlardan Aziz Petrus Bazilikasına yürüyoruz. Burası Papanın halkı ilk selama çıktığı meydana bakan Bazilika. 


Bazilika içerisinde herşey olağandan büyük geliyor göze. Tavan çok yüksek, mekan çok geniş, her yapı ve eser devasa. 




Ve Bazilika içerisinde sürekli dini törenler gerçekleşiyor. Nasıl olduğunu bilmemekle birlikte kaçak olarak bizde bu törenlerden birine dahil olduk. Sürekli olarak yenilenen törenler oluyor burada. Biz bir kaç vaftiz töreni izledik. Değişik bir tecrübeydi. 


Bununla birlikte çıkışa doğru yöneliyorsunuz. Gözünüz arkada kalarak ve tam anlamıyla büyülenerek geçiyor kalan gününüz. 

Not 1. : Vatikan için kıyafet kuralı mevcut. Kolsuz, askılı tshirt ve şort giymek hem bayanlar hem baylar için yasak. 

Not 2. : Vatikan için ideal zaman sabah erken saatlerde gidip günün tamamına yakınını burada geçirmek. 

Not 3. : İnglizce seviyeniz eğer yeterli ise kulaklıklı rehber kiralayın ki tüm eserlerin tarihini anlayabilin. Fakat bu sizin gezi sürenizi oldukça arttıracaktır bunu da unutmayın. 

Not 4. : Vatican Müzesinden sonra şehrin küçük sokaklarındaki leziz pizza ve enfes şarapları da muhakkak deneyin. 






23 Şubat 2017 Perşembe

ROMA GEZİSİ -2 

Roma ile ilgili ilk yazım Roma Gezisi 1 linkinde okunmayı beklerken heyecana dayanamayarak 2. postu da yazmaya başladım.

Şehir içi turumuzu ve Roma keşfimizi ilk günler tamamlayıp el haritamızla yola koyulduk. Zaten almış olduğumuz Roma Pass kart ile metroya atlayıp Collesium u keşfe gittik.

Romadaki metrolar filmlerde izlediklerimizden farksız, ilk etapta graffitilerle dolu olduklarından eğlenceli geliyor. Ama oldukça eski ve konforsuz.


Collesium için biz Roma Pass kullanacak olmamıza rağmen oldukça uzun süre sıra bekledik. Ağustos sıcağında bu sırayı beklerken bir çok kere vazgeçme sınırına gelmiyor değil.



Sıra bitip kimlik kontrolü sonrası geliyoruz Collesium içine. Heryerde İtalya hatta Roma denince akla ilk gelen yapıların biri olduğu için beklentimiz zirve.

Ama içeri girip merdivenlerden çıktığımız ilk andan itibaren hüsranla karşılaşıyoruz. Çünkü aslına uygun olmayan restorasyon direk ziyaretçiyi üzüyor. Ayrıca sadece 2 kat oldukça kalabalık bir sürü halinde yürüyüp meşhur fotoğrafı çekip ziyaretiniz bitiyor.




Antik çağlarda gladyöterlerin savaştığı haline uygun restore edilse, hiç olmazsa 3 boyutlu görsellerle serin bir yerde ziyaretçiye bu hizmet verilse, ruhumuz biraz çoşku yaşasa belki bu kadar kötü yorum yapmazdım.



Bir de benden son tavsiye; mümkünse yaz aylarını seçmeyin, hatta mümkünse öğlen saatini hiç seçmeyin. Gezmeniz 1 saati geçmeyecektir.


Collesium bizde o kadar hayal kırıklığı ve yorgunluk bıraktı ki hemen karşısında bulunan Roma Forumu için bu sıcak havada gezmeye enerjimiz kalmadığı için oradan çıkıp EATALY ye gitmeye karar verdik.

EATALY aslında İstanbul'da da olan ama herşeyin aslını yerinde denemeniz gereken biryer.

Yemek üzerine kurulmuş. Hem alışveriş merkezi hemde gurme lezzetler sunan restoranların bulunduğu bir yer.

O kadar bitkin ve acıkmıştık ki her katında bir yemek yemeyi başardık.

En alt kat daha çok mutfak ürünleri sunan bir avm. 4 köşeye yerleşmiş 1 adet coffeeshop, bir adet kare dilim pizzacı, 1 köşede italyan yemekleri , 1 köşede de atıştırmalıklar mevcut.



Biz önce coffeeshop da kahve içip cookie yedik, ardından da kare pizzacı da çeşitli pizzaları denedik.

Üst katta da aynı yerleşim farklı lezzetlerle mevcut. Mesela 1. katta lezzetli makarnalar yenebilecek makarnacı , et çeşitleri sunan bir restoran , diğer köşede peynir ve kuru et sunan şarküteri mevcut.



Makarnacıda kum midyeli makarna yedim ki İtalya makarnası sert kıvamı yüzünden pek hoşuma gitmemesine rağmen kum midyesinin baskın tadı oldukça başarılı idi. Özellikle makarnanın hemen anında açılıp, kesilip pişirilmesi hem göze hem mideye güzel gelen birşey.



Bir üst katta şarap çeşitlerinin binbir çeşidi var.

En üst katta ise bizdeki MSA tarzında mutfak eğitimi alabileceğiniz butik okullar.

Hem çok eğlenceli hem çok kaliteli vakit geçirebileceğiniz, Türkiye ye dönmeden muhakkak alacağınız çeşit çeşit makarnaların her türlüsünü bulabileceğiniz bir yer EATALY.



Hele midenize ve damağınıza düşkünseniz muhakkak uğrayın derim.

Aslında bir kaç yer daha yazacaktım ama EATALY kısmı beklediğimden fazla olduğu için post u fazla uzatmamak adına 3. post a sakladım.








19 Şubat 2017 Pazar

ROMA GEZİSİ - 1



Malum kış aylarında havayolu şirketlerinin milyon tane kampanyası bizim gibi fırsat kollayanlar için kıvılcım niteliğinde. 

Baştan söyleyeyim İtalya ve hatta özellikle Roma tur ile gidilmesi mecbur olmayan bireysel olarak da gidildiğinde kolaylıkla gezi rotasına uyulabilecek bir yer. Kış aylarında uçak bileti alıp ağustos ayına tatil planı yapan biz Alitalia ile uçak biletimizi İstanbuldan direkt uçuşla aldık. Oldukça da uygun bir fiyata denk geldi. 

Bu saatten sonra bir tek otel rezervasyonu kaldı. Booking yardımı ve arkadaş tavsiyesi ile B&B Home 77 den rezervasyonumuzu yaptık. Lokasyon olarak şehir merkezi ve merkez tren istasyonu terminiye oldukça yakın konuma sahip otel hem şehir karmaşasından uzak hem de şehre yakın. 

Otel rezervasyonu da hazır olduğuna göre gezi tarihimizi heyecanlı bir şekilde beklerken Alitalia dan uçuşumuzun iptal olduğuna dair bir mail alıp şok yaşadık. Hemen durumu öğrenip önlem almak istedik ( en kötü olasılıkla uçuş tarihi rezervasyon tarihini değiştirme düşüncesindeydik ). Bunun mümkün olmadığını öğrenince otel iptaline niyet ettik. Rezervasyon sırasında ''ücretsiz iptal'' demediğimiz için iptal edersek otele ödediğimiz ücretin de yanacağını öğrenince alternatif hava yolları firması arayışına koyulduk. ( Bir sonraki yurtdışı planında kesinlikle otel rezervasyonu ''ücretsiz iptal'' opsiyonlu olacak. Dersimizi aldık )

Baktık uçuşa iki ay kala uçak biletleri almış başını gitmiş. Aktarmalı uçuşlar aradık. Ve mutlu son. BULDUK. Ukraine International Airlines ile biletledik uçuşumuzu. Böylelikle Kiev aktarmalı Roma ya gidecektik. 

Vize serüvenimiz de başlı başına bir facia idi. Onu da başka bir yazıda anlatırım muhakkak. 

Herşey tamam uçuş günü geldi çattı. İzmir-Kiev-Roma ile 3 saat uçuş sonucu Roma havalimanına geldik. 

Havalimanı çıkışında 5 dolar gibi bedelle Merkez Termini ye ulaşım mümkün. Yaklaşık 30 dakika sürüyor. Termini den yürüyerek ( yol bilmediğimiz için ilk gün yürüyüş biraz uzun sürdü). 

Otel ve ilgi beklediğimizden iyiydi. Aslında otel demek çok doğru değil. Tarihi bir Roma binası içinde bir evi otel haline getirmişler. Oldukça samimi ve kaliteli bir yer. 

Sabah uyandığımızda İtalyan kahvaltısının beklediğimden de kötü olduğunu farkettim. Meyve ,süt , kruvasan.. 


Kahvaltı sorununu hemen her yerden bulunabilen soğuk sandviçlerle çözebildik. 

Roma gezisi boyunca kullandığımız tek harita gitmeden internetten indirdiğim bu resim oldu. Şiddetle tavsiyemdir. Kocaman haritalara hiç gerek yok. 


Geziye ilk olarak otele yakın konumdaki Villa Burghese ' den başladık. Burası yemyeşil bahçeler içinde oldukça geniş bir alanda bulunuyor. Bahçe aynı zamanda bir sanat galerisine de ev sahipliği yapıyor ama gittiğimiz gün kapalı olduğu için biz ziyaret edemeyip sadece gölün, manzaranın, yeşilliğin keyfini çıkarabildik. 



Ayrıca yaklaşık 2000 dönümlük araziyi yürüyerek gezmek istemezseniz 2 kişilik ve 4 kişilik bisikletlerden kiralayabilirsiniz. Oldukça eğlenceli vakit geçirebiliyorsunuz böylelikle.



Villa Borghese sonrası şehrin merkezine gitmek için yola çıktık. Roma Pass ile tüm ulaşımınız 3 gün boyunca tek kart ile sağlanabiliyor. Bunun yanısıra 2 adet müze de Roma Pass ile ücretsiz geçiş sağlıyor. . ( Vatican buna dahil değil bilginiz olsun ) 

Villa Borghese den çıkıp Via Del Corso ya ulaşım için Piazza Del Popola üzerinden geçilebiliyor. 


Via Del Corso şehrin merkez caddesi. Tüm alışveriş markaları ve görülmesi gereken yerler bu hat üzerinde yada yakınında bulunuyor. 

Dünyaca ünlü markaların mağazalarını bu cadde üzerinde görmeniz mümkün. Ama fiyatları orada da uygun değil baştan söyleyelim. 


Via Del Corso üzerinden yukarıdaki harita yardımı ile Trevi Çeşmesi ne ulaşmak çok kolay. Buraya gidip para atmak çok popüler bir adet.Fakat bizim şansımıza o günlerde İtalyan markası FENDİ nin çeşme ve havuzu içerisinde defilesi olduğu için çeşme kapalı içeriye platform kuruluyordu. 


Yine başka şanssızlık olarak İspanyol merdivenleri bitmeyen tadilatta idi. Bu tadilat 2 yıl kadar sürdü sanırım. 

İspanyol merdivenleri yakınında adres tarifi ile POMPİ ye ulaştık. Pompi Romanın en ünlü tiramisu markası. 

Burada 5 çeşit tiramisu mevcut. Biz denediğimizde her biri 4 euro gibi bir fiyattaydı.Bize biraz kreması bol geldi ama tüm dünya seviyorsa biz daha iyi biliyor olamayız sanırım. 

Buradan ayrılıp Via Del Corso boyunca gördüğümüz tüm müze, kilise, antik yapı ne gördüysek ziyaret edip yol boyunca ilerledik. Aynı zamanda da marka marka mağazaları gezip alışveriş de yaptık.

Yol sonunda herhalde bu zamana kadar gördüğüm en devasa yapıyı görüp ağzımız açık kaldı. 

Vittorio Emanuele II Abidesi. 


Yukarıdaki at heykeline çıkıp tüm Roma' ya yukarıdan bakmak da mümkün.


Anıttan aşağı inip meydandaki herhangi bir kafede oturup anın keyfini çıkarmayı da unutmayın. 

Baştan söylemek gerek Roma boyunca çok lezzetli diyerek yiyebileceğimiz birşey bulamadık. Bu yüzden yol büfeleri, külahta kızarmış patatesler daha cazip geldi. Çünkü makarnalar pişmemişe yakın, pizzaları kuru idi. 

Collesium ve fazlası için bir sonraki gün ve kalan destinasyonlar sonraki yazılarda gelecek. Onlar da en kısa zamanda. 


26 Ocak 2017 Perşembe

MİDE GEZİSİ GAZİANTEP -3 

İlk iki yazının heyecanı ile bir an önce tamamlaman istedim Gaziantep gezisini anlatmayı. 

Atlayanlar için ilk iki yazı Mide Gezisi Gaziantep 1 ve Mide Gezisi Gaziantep 2 linklerinde mevcut. Mutlaka okuyun derim. 

Yine hergün olduğu gibi günü ağzımızın tadıyla bitirip, yeni güne tatlı başlamak gerek mottosuyla kahvaltı için Katmerci Zekeriya Usta' nın yolunu tuttuk. 

Dikkat ettiyseniz geldiğimiz günden beri hiç kahvaltıdan bahsetmedim çünkü ihtiyaç duymadım yöresel tatlardan dolayı. 

Zekeriya Usta ünü ülke sınırlarını aşmış, her kesimden ziyaretçisi olan elinin lezzeti benzersiz biri. 



Şunu baştan söyleyim şehirdeki kimse para kazanmak için yanlış yönlendirmek istemez. Zekeriya Usta da bunun en iyi örneklerinden.



Katmerin methini duyan biz gözü açlar gider gitmez katmer yapılışına göz gezdirip hemen iki tane sipariş ettik. Siparişi duyan Zekeriya Usta doğru yönlendirme için kendisi geldi duruma müdahale etmek için. iki kişiye bir katmer fazla fazla yeter fakat bunu bilmediğimiz için biz iki sipariş vermiştik. Zekeriya Ustanın ısrarına rağmen de düzeltemedik ısrarla iki tane diye direttik. 



Sonunda ilk gelen katmerde ikimizde tıka basa doymuştuk ikinciyi paket yaptırmak zorunda kaldık. Katmere öyle doymuştuk ki eve geldiğimizde yiyebildik ancak. 

Zekeriya Ustanın elinin değdiği katmerler incecik hamurda ( o kadar ince ki arkasını tamamen yansıtıyor ) manda kaymağı ve bol miktarda antep fıstığı ile dolduruluyor. Toz şekerle tatlandırılıp taş fırında pişirilip sıcak sıcak servis ediliyor. Yanında da yiyeni baymasın diye tatlının etkisini azaltması için süt ikram ediliyor. 

Sosyal medyada oldukça popüler Zekeriya Usta. İnstagram adresi de : Katmerci Zekeriya İnstagram

Elimize paketimizi alıp yola çıkıyoruz. İlk istikamet Halfeti. 

Halfeti aslında tarihi anlamda bir değeri olmamasına rağmen, uzun vadede bir antik şehir özelliğini kazanacak bir yer. Çünkü GAP yüzünden boşaltılıp sular altında kalan bir şehir Halfeti. 

Yöre halkı durumdan son derece şikayetçi. Şunu da eklemeliyim ki Güneydoğu insanı bugüne kadar gördüğüm en yardımsever insan. yol sorduğumuz amca bize yol tarifi etmek yerine atlıyor arabaya ben de o yöne gidiyorum diye başlıyor anlatmaya. Meğer önceleri yaşadığı yer narenciye ağaçları olan bereketli yerlermiş ama baraj gölü altında kalınca insanlara kurak yerleri vermişler. O yüzden herkes şikayetçi. 

Halfeti dağların arasına kurulmuş eski bir yerleşim. Yükseltisi sebebiyle de tüm yerleşim sular altında kaybolmuş. Uzun bir asma köprü ile göl üzerinden kestirme olarak keyifli bir şekilde başka açıdan bakabileceğiniz bir sosyal tesis de kurulmuş bölgeye. 



 Bunu fırsat bilen yöre halkı da göl üzerine iskele kurmuş, restoranlar açmış, tekne turları düzenlemiş. 

Yine de şehir Citta Slow ünvanına sahip sayılı yerleşimlerden. 



İlk gördüğümüz andan itibaren atmosfer etkileyici. Göl kenarındaki restoranlarda gölde yetişen şabut balığı yenebilir fakat tüm tavsiyeler lezzetsiz olduğu yönde olunca biz denememeyi seçtik. Gözleme yedik. Acılı sipariş etmememize rağmen burundan gelen derecede acılı bir gözleme yedik. Sonrasında da tekne turuna çıktık. Gölün sonuna kadar çevrede araç ulaşımı olmayan yerleri tekne ile geziyor ve tarihi hakkında bilgi alıyorsunuz. 



Gölün sonunda sadece minaresi su üzerinde kalmış o meşhur cami var.



Halfeti'ye zamanında gidebilirseniz sadece bu yörede yetişen kara gül satınalabilirsiniz. Ama şunu da söyleyelim bu bölgeden aldığınız kara gül evinize gidince renk değiştiriyormuş. 

Halfeti gezisi bitince geri dönmeye niyetlenmiştik ki Şanlıurfa ile Gaziantep' in tam ortasında olduğumuzu farkettik. O zaman ne yapılır ? Balıklı Göl görülmeden dönülmez. 

Yaklaşık 2 saatlik otoyol yolculuğu sonrası Urfa merkeze ulaşıyoruz. Akşam saatleri olması sebebiyle birçok yer kapalı fakat asıl niyetimiz Balıklı göl olduğu için üzülmüyoruz. Çünkü Balıklı göl akşam aydınlatmalarıyla daha da mükemmel. 



Akan tüm sularda balık var burada. Sadece medrese içinde değil çevredeki parklar da buna dahil. Ufak bir tur atıyoruz. Yanımıza Urfalı ufaklıklar geliyor sürekli. Her dilde oranın tarihini anlatabiliyorlar. Kaç dil biliyorlar tahmin edemedik. 

Gerçekten görüntü büyüleyici. Ortada bir mucize olduğu kesin diyorsunuz.



Balıklı Gölün hemen arkasında ciğerciler çarşısı var. Sıra sıra dizilmiş salaş ciğer büfeleri. Dışarıda ufak taburelerde oturup daha önce yemediğiniz lezzette ciğer yiyorsunuz. En tercih edilen mekan olan İkiler Ciğer i tercih ediyoruz biz. 



Bu bölgelerde her ciğercide asıl olay ciğer değil yanında getirilen mezeler. Tüm yeşilliklerle donatıyorlar masanızı. Burası da beklentiyi karşılıyor. 



Ağzımızın tadıyla, ayağımıza kara sular inmiş bir şekilde geri dönüyoruz. 

Gaziantep ile başlayan minik turumuz Şanlıurfa'da sona eriyor. 

Ne gördüğümüz yerler, ne tattığımız lezzetlere doymadığımız için fırsat kolluyoruz buralara tekrar girmek için.   




25 Ocak 2017 Çarşamba

MİDE GEZİSİ GAZİANTEP - 2


Bir önceki Gaziantep yazısı ile tatlı bir başlangıç yapmıştık. Merak edenler için link: Çok Gezdim Çok Yedim Gaziantep 1

Şimdi kaldığımız yerden anlatmaya, anlatırken tekrardan yaşamaya devam edelim. 

En son İmam Çağdaş tatlılarında kalmıştık. Oradan çıkıp az ilerideki Tahmis Kahvesini buluyoruz. Yakın bölgelerde 2 adet Tahmis var dikkat etmek gerekir. Bir tanesi açık alanda bildiğiniz köy kahvesi kıvamında. Diğeri de o meşhur tahmis. Biz sırf bu yanlış yüzünden iki tane menengiç kahvesi içmek zorunda kaldık. 





Menengiç kahvesi bilinen türk kahvelerinden değil. Sütle pişiriliyor ilk fark bu. Toz değil macun kıvamında diğer fark da bu. Soğuk süte karıştırılıp pişiriliyor. İçimi son derece kolay, ağızda kalan aroma oldukça hoş. 




Gezecek çok yer tadacak çok lezzet olunca kahvemizi içip kalkıyoruz. Eski hanların girişinde Gaziantep Kalesi ni gezmek üzere yürüyoruz. Fakat kalenin içini gezemediğimiz haberiyle alternatif rotalar belirliyoruz kendimize. 




Gaziantep aslında Türkiye standartlarının çok üzerinde bir de müzeye sahip. Zeugma Mozaik Müzesi. 




Şehir merkezine uzak ama ulaşımı kolay bir lokasyonda bulunan müze gecekondu mahallesinin hemen yanında yer alıyor. 

Şehirde ve çevresinde, GAP projesi boyunca ortaya çıkan, yağmacılardan kurtarılabilen, antik çağdan kalma tüm mozaik eserleri bu müzede sergiliyorlar. Kapıdan girdiğiniz anda Avrupa standardında bir müzede olduğunuzu hissediyorsunuz. 




Bir çok mozaik eser duvarda ve yerde sergileniyor. Hepsinin yöresi ve hikayesi de yakınında sizlere açıklanıyor. 

Herkesin bildiği, şehrin simgesi olan Çingene Kız Mozaiği de bu müzede simsiyah bir odada özel ışıklandırmayla sergileniyor fakat eseri gördüğümde hayal kırıklığı yaşadığımı söylemem gerek çünkü beklentim son derece büyük bir mozaik olmasına rağmen, yağmacılar tüm tabloyu yağmalayıp sadece beğenmeyip bu ufacık parçayı bırakmışlar , geri kalan kısımları yurtdışına kaçırmışlar. 




Tarihe verdiğimiz saygıya saydıra saydıra geziyoruz tüm müzeyi. Mesela koca müzede tek bir kuş figürü içeren mozaik yok çünkü yağmacılar ve definecilere göre kuş figürlerinin altında define olacağı fikrinde hemfikirler. Bu sebeple hepsine zarar verip talan etmişler. 

Müzeden hem hayranlık hem öfkeyle çıkıyoruz. Biz aslında bu bölgeye bilinçli gelmiştik zira burada dünyaca ünlü Küşlemeci Halil Usta bulunuyor. 


Halil usta her gün dükkanını 11:00 gibi açıp 14:00 gibi kapatıyor. 11:00 den itibaren de dükkanının önünde Türkiye'nin her yerinden kuyruklar oluyor. Kapıdan girdiğinizde sizi Halil Usta karşılıyor ocağın başında. 

Üstüste dizilmiş önceden hazırlanan meşhur salatası da görüntü icabı merak uyandırıyor. 




Halil Usta çoğu misafirine sadece küşleme yedirmezmiş karışık kebap yedirirmiş. O kadar kıymetli yani. Biz şanslı olanlardanız çünkü sadece küşleme alabildik. Yanlış anlaşılmasın kebapları da şahane. 




Küşlemeyi yemeye de kıyamıyorsunuz, yedikten sonra doymada da. Yanındaki salatanın tadı da kebaptan aşağı kalır değil onu da söylemek gerekir. 

Ağzımızda hala yediklerimizin tadıyla çıkıyoruz şehir gezisinin kalan kısmına. Bizim gibi heryerde AVM gezebilen kişilerseniz eğer şehirde oldukça güzel AVM ler de mevcut. PrimeMall ve SankoPark her türlü kişiye ve bütçeye uygun markalara sahip, gezmekten keyif alabileceğiniz ferah yerler. 

Akşam bir randevumuz olduğu için vakit geçirip rendevu saati gelince yola çıkıyoruz. Şehirde Bayazhan diye bir yer var. Bayazhan tarihi bir han aslında. Yeni sahipleri mekanı hem kaliteli bir restoran, hem de eğlence mekanı. Tarihi bir mekanda kaliteli restoranlar herzaman keyif verir. 



Mezeleri tam da beklediğim şekildeydi. Özellikle humus. Daha önce hiç denemediğim şekilde üzerine yağda kavrulmuş ufak antep fıstıkları ile servis ediliyor. Fakat yediğim kebap Gaziantep ortalaması altındaydı. Beyendili  etli alinazik soğuk ve gerçekten lezzetli değildi. 




Günü bitirip ertesi gün Halfeti ve Urfa için plan yapıyoruz. Fakat eve girmeden henüz künefe yemediğimizi hatırlayıp Papağanlı ya gidiyoruz. Papağanlı oldukça lüks görünümlü modern bir tatlıcı. Künefe istediğimizde kaç kişilik diye sorup anında yapıyorlar. 2 kişilik künefe 25 TL idi.  

Biz evde yemek için paket istedik ve yapılırken de hiç bakmadık. Piştiği söylendiğinde elime kocaman bir pizza kutusunu tutuşturdular. Hiç bu kadar büyük künefe görmemiştim. Bu nasıl bitecek derken tepsinin dibini gördük. 




Gaziantep için günü tatlı bitirmek de, güne tatlı başlamak da sıradan bir aktivite. O yüzden ertesi gün için yapılan planları ve geziyi bir sonraki yazıya uzun uzun anlatmaya karar verdim.